23 Ağustos 2014 Cumartesi

Reçellerimizin ve Ürünlerimizin biyografisi (:


Reçellerimizi tanıtmadan önce meyvelerimizden bahsedelim...


Çevresinde fabrika bulunmayan (yavaş şehir) CittaSlow  seçilen Gökçeada'daki ufak bahçemizden ve Oksijen Deposu Kaz Dağları'nda ki bahçelerimizden zamanında topladığımız meyvelerden yapıyoruz.

Ağaçlarımızın bakımını öncelikle sevgiyle, sonrasında bol su, organik gübre ve güneş yardımıyla yapıyoruz (: Dallarından meyveleri toplarken onlarla konuştuğumuzu söylemiş miydik. 

-Nasılsın bugün? İyi misin? Derdin var mı? Yerini sevdin mi? Karnın aç mı? (:


Gelelim reçellere...

Bahçede bazen gezerken dalından kopardığım elmayı, eriği, vişneyi çoğunlukla yıkamadan yerim, tadı öyle çıkar. Çünkü hiç ilaç kullanmadım, yağmurla temizlendi. 

Sevgi ve sohbetle topladığım reçellik meyvelerimi (arabaya, çuvala, kasalara koyduğum için) yıkadıktan sonra marmelatlık ve reçellik olacak taneleri tek tek elle ayıklıyorum.
İnternette veya komşularınızdan aldığınız tariflerde hep 1kg meyveye 1kg şeker derler ama ben her zaman çok daha az şeker kullanmayı tercih etmişimdir.

Herhangi bir kıvam artırıcı, tatlandırıcı (aspartan,pekmez) kullanmıyorum.  Sitrik asit olduğundan "Limon Tuzu veya tozu" da kullanmıyorum. Hatta Limon tuzunu ev temizliğinde kullandığımı da belirteyim. Dedim ya kendime zehirsiz bir hayat kurmaya çalıştığımdan beri her kimyasalın doğadan alternatifini buldum.

Ve reçellerim nasıl sizlerin evlerine gelmeye başladı...

Biz burada kendi evimizde eşe dosta İstanbul'da ki akrabalarımıza yaparak başladık. Onlarda memnun kalmışlar ki, komşularına, tanıdıklarına söylemişler...

Yani tanıdıklar, onların tanıdıkları ve onların tanıdıklarıyla kocaman bir aile olduk. 
Kaz Dağları'nı kavanozlara sıkıştırıp, göndermeye başladık (:

Hikayemiz böyle başladı.





19 Temmuz 2014 Cumartesi

Organik Reçelci'den önce Organik İnsan nasıl oldum?




Kaç sene önceydi hatırlamıyorum ama bir gün okuma alışkanlığımdan olsa gerek markette iken satılan ürünlerin içindekiler yazısından itibaren nerede üretildiğine fabrikanın tam adına kadar her şeye bakarım yıllardır.
Yazan her maddenin kimyasal adı da yazıyordu haliyle internette karşılığını bulunca aslında zehir yediğimizi 20'li yaşlarımda fark ettim. Yediklerime dikkat etmekle birlikte bulaşık deterjanından, el sabunu, şampuan, saç kremi her şeyin zehir dolu olduğunu gördüm ve doğadan alternatifi bulmaya karar verdim. Hunharca tuz ve şeker tüketmem, yıllardır kola içmem. Evde yaptığım meyve suyunu, hoşafı veya ayranı içerim. 
Kaz Dağlarında karlı bir gün (:



Yediğim, içtiğim tükettiğim herşeyin "içindekiler" kısmı bana aittir.
Yıllardır üzerinde "içindekiler" yazan bir ürün girmez eve.
Ne tadı bozuldu yemeklerimin, ne kıvamı... 
Reçellere, salçalara, turşulara "limon tuzu" atmam. 
Geleneksel yöntemleri kullanırım, marmelat yaparken blender, rondo değil kevgir, bıçak kullanırım.
Teflon tava kullanmam, üzerinde tarih yazılı yumurta almam.
İlaç kullanmam.
Bitki çayları, kantaron yağı, kudret narı, sirkelerim ve kekik suyum her daim evde mevcuttur.
Zeytinyağlı sabunlarımızı yapar bir kısmını rendeler bulaşık yıkarken kullanırım. 
Çay bardaklarımızı odun külüyle yıkarım.
Saçlarıma yıllardır şampuan değmez, kendi yaptığım cilt maskesi, nemlendiriciyi kullanırım. Evde oda kokusu, sinek ilacı, çamaşır suyu bulunmaz. Teknoloji ilerleyip, hayattaki maddi "manevi" her şeyi çabucak tüketildiğini görünce, kendime her anlamda "zehirsiz bir ev" yaratmaya çalıştım, çalışıyorum.
Doğa ile iç içe yaşayınca ve mutfakla da aram iyi olunca, önce istanbul'daki aileme, akrabalarıma göndererek başladığım "Organik Reçelci" misyonunu şimdi ondan ona ondan ona duyurarak uzun bir zaman dilimde bu seviyeye getirdim.