Kaç sene önceydi hatırlamıyorum ama bir gün okuma alışkanlığımdan olsa gerek markette iken satılan ürünlerin içindekiler yazısından itibaren nerede üretildiğine fabrikanın tam adına kadar her şeye bakarım yıllardır.
Yazan her maddenin kimyasal adı da yazıyordu haliyle internette karşılığını bulunca aslında zehir yediğimizi 20'li yaşlarımda fark ettim. Yediklerime dikkat etmekle birlikte bulaşık deterjanından, el sabunu, şampuan, saç kremi her şeyin zehir dolu olduğunu gördüm ve doğadan alternatifi bulmaya karar verdim. Hunharca tuz ve şeker tüketmem, yıllardır kola içmem. Evde yaptığım meyve suyunu, hoşafı veya ayranı içerim.
Kaz Dağlarında karlı bir gün (: |
Yediğim, içtiğim tükettiğim herşeyin "içindekiler" kısmı bana aittir.
Yıllardır üzerinde "içindekiler" yazan bir ürün girmez eve.
Ne tadı bozuldu yemeklerimin, ne kıvamı...
Reçellere, salçalara, turşulara "limon tuzu" atmam.
Geleneksel yöntemleri kullanırım, marmelat yaparken blender, rondo değil kevgir, bıçak kullanırım.
Teflon tava kullanmam, üzerinde tarih yazılı yumurta almam.
İlaç kullanmam.
Bitki çayları, kantaron yağı, kudret narı, sirkelerim ve kekik suyum her daim evde mevcuttur.
İlaç kullanmam.
Bitki çayları, kantaron yağı, kudret narı, sirkelerim ve kekik suyum her daim evde mevcuttur.
Zeytinyağlı sabunlarımızı yapar bir kısmını rendeler bulaşık yıkarken kullanırım.
Çay bardaklarımızı odun külüyle yıkarım.
Çay bardaklarımızı odun külüyle yıkarım.
Saçlarıma yıllardır şampuan değmez, kendi yaptığım cilt maskesi, nemlendiriciyi kullanırım. Evde oda kokusu, sinek ilacı, çamaşır suyu bulunmaz. Teknoloji ilerleyip, hayattaki maddi "manevi" her şeyi çabucak tüketildiğini görünce, kendime her anlamda "zehirsiz bir ev" yaratmaya çalıştım, çalışıyorum.
Doğa ile iç içe yaşayınca ve mutfakla da aram iyi olunca, önce istanbul'daki aileme, akrabalarıma göndererek başladığım "Organik Reçelci" misyonunu şimdi ondan ona ondan ona duyurarak uzun bir zaman dilimde bu seviyeye getirdim.